ADIGE XABZE
orhanocak1952

Selim-in hikayesi


SELİM'İN HİKAYESİ
         Cıvıl cıvıl, güzel bir sonbahar sabahıydı. 
         Ahmet Bey’in konağında bahçeye, bahçe dışına, hatta tüm köye yayılan yoğun bir koşuşturma vardı. Özenle süslendiği belli olan gelin arabası, çok sayıda oluşan konvoyda kılavuz araçtan sonraki yerini almıştı. Gelin alıcı gideceklerin tümü yaşlarına, mevkilerine uygun biçimde araçlara bindirilmişlerdi. Konukların çoğunda iki gündür devam eden nisaşenin [düğün] mahmurluğu vardı. En sonda yer alan iki otobüste ise durum bambaşkaydı. Buradaki gençler pşine ve phaceg eşliğinde voredlere başlamışlardı bile. Sanki iki gündür çalan, oynayan, konuklara hizmet eden onlar değildi.
        Ahmet Bey, düğünün sorumlusu, thematesi olan Yahya 
        Bey’le şunları konuşuyordu.
        —Misafirlerimizin hepsine yemek yedirildi mi?
        —Tümüyle bizzat ilgilendim merak etme.
       —Gelin alıcı gidecek araç sayısı yeterli mi? Dönüşte oradan gelecekleri de düşündünüz mü? Ayıplı olmayalım sonra.
        —İçin rahat olsun Ahmet Bey, yeterince arabamız var. Allah’ın izniyle her şey yolunda gidecek, merak etme sen. 
        Ahmet Bey, Yahya Bey’in koluna girerek O’nu kalabalıktan biraz uzaklaştırdı ve şöyle dedi
      —Yahya Bey, Mafehable’nin(Uğurlu Köy] insanlarını sende en az benim kadar tanırsın, seversin. Hepsi xabzelere(adetlere) çok değer verir, hepsi xabzelere çok bağlıdır. Aman gözünü seveyim, can kaybedin ama onur kaybetmeyin, hata yapmayın, bizleri bir ayıbın altına sokarak boynu bükük bırakmayın.
        Bu sözleri söyleyen Ahmet Bey, Yahya Beyin cevap vermesini beklemeden hızlı adımlarla konağa yöneldi.
        Yahya Bey konvoyu oluşturan tüm arabaları tekrar kontrol edip, araçları kullanacak olanları konvoyu bozmamaları ve hız yapmamaları konusunda uyardıktan sonra bineceği arabaya doğru yürüdü. Az sonrada konvoy hareket etti. Yaklaşık iki saat süren bir yolculuktan sonra, Mafehable köyüne varıldı. Köyün girişinde bütün arabalar durdu. Gelin alıcı gelenlerin hepsi arabalardan indi. Thamateler önde, hanımlar ortada, gençler ise en arkada olmak üzere kendiliğinden bir sıralama oluştu ve grup köye doğru yöneldi.


       Mafehable sakinleri de konuklarını karşılamak üzere köyün giriş kapısına kadar gelmişler, onları bekliyorlardı. Onların da tehamateler den gençlere doğru, büyük bir düzen içinde dizildikleri hemen göze çarpıyordu.
        İki grup bir araya gelince herkes sıra ile tokalaşmaya, hal hatır sormaya başladı. Birbirini tanıyan ve aralarında samimiyet olanların tatlı şakalaşmaları da göze çarpıyordu. 
        Yahya Bey bir ara arkaya göz atmak için geri döndü ve birdenbire buz gibi oldu. Dünya başına yıkılıyor sandı. Damadın amcasının oğlu olan Jankat, ceketi omuzlarında, yaka paça açık, alkollü olduğunu belli eden bir yürüyüşle grubun dışına çıkmış, ev sahibi thamatelere doğru ilerliyordu. Yahya Bey, Jankat’a engel olmak için hemen ileri atıldı ama geç kalmıştı.
Jankat tam thamatelerin yanına gelmiş, elini uzatmaya hazırlanırken, başka bir el uzanarak O’nu geri çekti. Bu elin sahibini Yahya Bey hemen tanımıştı. Bu25–26 yaşlarında, kumral, ince ama sağlam yapılı Doğan adındaki gençti. Çevredeki herkes tarafından sevilir sayılırdı. Bileğide yüreği de sağlam bir Çerkez delikanlısıydı. Xabzelere bağlılığını bilmeyen yoktu.
        Yahya Bey içinde bir şeylerin koptuğunu, bir felaketin çok yakınlarda olduğunu hissetti. Ortaya çıkmak, bir şeyler yapmak istedi ama kıpırdayamadı.
         Doğan Jankat’ı geriye itti. Nereden çıktıkları anlaşılmayan iki genç de O’nu kollarından tuttular. Gençlerden biri ustaca bir hareketle uzandı ve Jankat’ın belindeki silahı çıkarıp aldı. Bu hareket o kadar seri olmuştu ki kimse fark etmedi.
        Doğan çekeninin önünü ilikleyerek ilerledi, saygılı ama ne yaptığını bilen bir ses tonuyla şunları söyledi:
        —Değerli thamatelerim, affınıza sığınarak konuşmak için izin istiyorum.
         Thamatelerin izin verilmiştir anlamındaki işaretlerini aldıktan sonra tok bir sesle devam etti.
         —Şu anda sizlere, bizlere ve xabzelerimize karşı büyük saygısızlık yapılmıştır. Bu güne kadar hiç kimse içkili olarak, ceketi omzunda, yakası paçası bir tarafta thamatelerin ve toplumun önüne çıkmadı. Bundan sonrada çıkmaması gerekir. Bu nedenle bizler köy gençleri olarak bu kişinin ve diğer sorumluların Adiğe Mahkemesinde yargılanmalarını istiyoruz.
         Bu sözlerden sonra Doğan sessizce geri çekildi. Doğan’ın bu sözleri thamatelerin gözlerinde pek açığa vurmadıkları bir memnuniyetin belirmesine neden oldu.  
         Kısa sürede mahkeme kuruldu, her iki köyün ihtiyarlarından oluşan bir hakem heyeti belirlendi. Tamer davacı olan Mafehable gençlerini temsil etmek için seçildi. Yahya Bey Jankat’ı ortaya çıkartıp suçlarını yeni bir ayıpla süslemek istemedi. Orta yaşlı aklı başında bir adam olan Salih’i O’nun vekili olarak çıkardı. Salih kusurlarının büyük olduğunu savunulacak bir tarafı olmadığını dile getirerek özür diledi. Verilecek her türlü cezayı itirazsız kabul edeceklerini bildirdi.
         Mahkeme heyeti kararını çok çabuk verdi ve açıkladı:
       Kusuru işleyen ve onun davranışlarından sorumlu olanlar köye alınmayacak, sorumlular yeteri sayıda hayvan keserek, gelin alıcılarda dâhil olmak üzere o anda köyde kim varsa ziyafet verilecekti.
Bu karardan sonra Yahya Bey derin bir nefes aldı. Kalabalıkta eski neşesine kavuştu. Tam o sırada gelin alıcı gelenlerden Deli Durdu lakaplı Durdu Çavuş, birkaç thamate ile bir kısım gencinde aklını çelerek ;”Bizim gelin alıcımıza bu hakaret yapılamaz, bizde bu durumda köye girmiyoruz, gelini de almıyoruz.” Diye diretmeye başladı. Yahya Bey’in ve diğerlerinin bütün uğraşları, ikna çabaları boşa çıktı. Bu grubun direnci kırılamadı.
          Bekleyiş uzadıkça uzadı, sinirler gerildikçe gerildi. O zamana kadar hiçbir şeye karışmayan, mafehablenin büyük thamatesi, Mezanko muhtarı yanına çağırdı bir şeyler söyleyerek O’nu kızın babasına gönderdi. Muhtar olan biteni ve Mezanko’nın dediklerini kızın babası Rasim amcaya anlattı. Rasim amca uzun süre düşündü, oturuşunu defalarca değiştirdi, sonra da üzgün bir sesle:
        —Kızımız hala evimizde, thamateler nasıl uygun görüyorlarsa öyle davransınlar dedi.
        Muhtar bu haberi getirdikten sonra Mezanko Yahya Bey’i kenara çekerek bu hayırlı işin burada bozulduğunu iletti ve kendilerine hayırlı yolculuklar diledi.
        Gelin alıcılar neye uğradıklarını anlayamadan, başları öne eğik üzgün bir şekilde geri döndüler.
        Ahmet Bey gelin alayının köye girişindeki garipliği hemen sezmişti. Ne bir korna sesi duyulmuş ne de bir silah atılmıştı. Hatta Nazım bile müjdeye gelmemişti. Acaba silah atılırken ölen veya yaralanan mı olmuştu? Bütün olanı biteni Yahya Bey’den öğrenen Ahmet Bey’in dizlerinin bağı çözüldü, hiçbir şey diyemeden kalakaldı. O sırada Kerim de şawovuneye(damat evi) gidip durumu haber vermekle görevlendirilmişti. Şawovunenin kapısından girer girmez damadın şawoğusesi (sağdıç) Cemil gülerek:
        —Ne o Kerim, Nazım’ı geride bırakıp müjdeye sen mi geldin? Bunun için ne yaptın? Nazım’ın arabasının lastiklerini mi patlattın?
        Kerim hiçbir şey demeden kapının yanına çöktü ve olan biteni anlattı. Biraz Jankat’a biraz Doğan’a atıp tuttu. Selim duyduklarına inanamıyordu. Tam 5 yıl Cansel’in gidebileceği her düğüne gitmiş. O oynarken yığınla mermi harcamıştı. Uzun ve zahmetli bir uğraş sonunda Cansel’in gönlünü etmiş, düğün dernek kurulmuştu. Bunlar ne diyordu şimdi? Olabilir miydi böyle bir şey?
        O günden, o saatten sonra Selim bir tek kelime etmedi, yemedi, içmedi. Sonunda bir gece sessizce köyü terk etti. O’nu bir daha ne bir gören oldu nede bir haberini duyan…
         Annesi Zahide ise yıllarca, bıkmadan, usanmadan yolları gözledi. Gördüğü herkese oğlunun geliniyle geleceğini anlattı durdu…

1993 Eskişehir  Orhan OCAK

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol