ADIGE XABZE
orhanocak1952

Goc


GÖÇ
>>Soğuk ve yağmurlu bir ekim gecesinin sonuydu; Hava daha tam aydınlanmamıştı. Köyün 500-600 m dışında bir hayvan ağılı çakan şimşeklerin parlak aydınlığında bir moloz yığınından oluşan bir harabe gibi gözüküyordu. Çatısı yer yer çökmüş çatıyı oluşturan ağaçlar ve onların üzerindeki çorak topraklar içeriyi doldurmuştu. Akşamdan beri yağan yağmur ağılın içini yer yer gölcüklerin oluştuğu bir batak haline getirmişti. 
>> Ağılın güney köşelerinden birinde çatısı çökmemiş ve nispeten kuru kalmış yerinde bir kadın la 6 çocuk incecik iki yorganın altına sığınmışlar birbirlerine sarılmış vaziyette titreyerek bekleşiyorlardı. Altlarında eski yünden dokunmuş bir yaygı vardı. Kadın 4-5 yaşlarında ki iki kız çocuğuna sıkı sıkı sarılmıştı. Büyük yün başörtüsünü de yorganın altında sardığı halde çocuklar tir tir titriyorlar aynı zamanda da ateş gibi yanıyorlardı. Öteki üç kız çocuğu ile 2 yaşlarındaki bir oğlan ikinci yorganın altında birbirlerine sokulmuş sessiz bekliyorlardı. Oğlan elindeki kurumuş ekmek parçasını ara sıra ısırıyor kopardığı parçayı uzun uzun çiğniyordu.
>> Kadın bu köye 17 km uzaklıktaki Sarı vadi köyünün en güzel kızlarındandı. Kocası ile tanışıp bu köye gelin geldiğinde hiç kimse adını kullanmadı, güzelliğinden dolayı herkes ona Nisedağh ( Güzel gelin ) dedi ve gerçek ismi unutuldu gitti. Kocası Ahmet yiğit, mert aynı zamanda da çalışkan bir insandı. Köyün zenginlerinden Kuruağaç sülalesinin, yetim bir çocuğun mallarını elinden almasına karşı gelmesinden beri bu sülale tarafından düşman bellenmişti. Yaşadığı sürece kendisine pek bir şey yapamamışlar ama Ahmet tarlada çalışırken yıldırım düşmesi sonunda ölünce, bu isimleri gibi bu kara kalpli aile Nisedağhe ve çocuklarına her türlü kötülüğü yapmışlardı. 
>> Hayvanlarını çalmışlar, ekinlerini yakmışlar, muhtarlık kanalı ile kaldıramıyacakları miktarda salma yüklemişlerdi. Nisedağhe abisinin köylerine dönmesi için yaptıkları baskıya karşı çocuklar babalarının köyünde büyüyecek diye karşı çıktığı gibi kimse üzülmesin diye de çektiği sıkıntıları da söylememişti, En sonunda da çocuklarının kızamık çıkarmalarını bahane ederek köyün dışında ki yıkık ağıla sürmüşlerdi. Karaağaçların korkusuna yanlarına kimse gelemiyordu. Yalnız Ayşe diye hem dilsiz hem sağır bir kadıncağız hergün yanlarına geliyor her seferinde de biraz ekmekle bir parça peynir veya soğan getiriyordu.
Nisedagh bütün bunları düşünürken kucağında ki coukların hiç kımıldamadığını ve nefes almadıklarını fark etti. İki yavrusu da ölmüştü. Kadın diğer çocuklarını korkutmamak için hiç belli etmeden cansız bedenlere daha sıkı sarıldı, Hıçkırıklarını gizlerken gözünden çeşme gibi boşanan yaşları tutamıyordu.
*******
>> Mevlit Usta Sarıvadi Köyünün en sağlam ve en güzel taş duvar ören ve baca çıkan adamıydı. Bu güne kadar evlere yaptığı hiçbir baca dumanı çekmemezlık yapmamıştı. O sabah kalktığında içini acıtan, bunaltan bir sıkıntı hissediyordu kahvaltısını yaptıktan çalışmaya gitmek için duvarcı aletlerini hazırlarken birden vazgeçti mutfağa giderek azık torbasını aldı içine iki büyük somun ekmek, 2-3 kalıp peynirle bir beze sardığı kesme şekerini koydu. Dışarı çıkarken kapıdan su kovaları ile içeri girmekte olan kızına ben bacımın yanına gidiyorum annene söylersin dedi. Ahırdan atı çıkarması, sundurmada ki ambarın üstünde duran eyeri ata vurması kolanları sıkıp üzerine binerek avludan çıkması 15 dakika bile sürmemişti. 
>> Mevlit köyden çıkınca atının gemini gevşetti ve kestirme olan orman yoluna saptı. Günlerdir ahırda yem yiyerek eşelenmekten başka bir şey yapmayan hayvan önce tırısa kalktı sonrada tatlı bir dörtnalla yol almaya başladı.
******
>>Öğlene doğru hava biraz ısınmıştı hatta ağılın içeriye çökmüş çatıdaki deliklerden güneş ışıkları giriyordu. Nisedağhe bir uyuşturucu gibi benliğini kaplayan şaşkınlıktan sıyrılmış ne yapacağını düşünmeye başlamıştı. Birden ağılın girişinde bir karaltı belirdi, Nisedağhe kardeşi gelip yanına çökünceye kadar tanıyamadı tanimasıyla beraber de cansız çocuklarının bedenlerine kapanarak hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Garip bir iç güdüyle bastırdığı göz yaşları da boşanarak başındaki yazmanın ve elbisesinin çenesinin altına gelen kısımlarını ıslatmaya başlamıştı.
>>Mevlit bir müddet kardeşinin ağlamasına izin verdi sonra yavaşça eliyle kardeşinin çenesini kaldırdı, ufacık kalmış yüzünü iki avucunun arasına aldı. Bu hareketin sonunda kadın bir arayanının bir soranının olmasından dolayı hissettiği rahatlıkla kardeşine uzun uzun baktı.
>> Hemen ertesi hafta Mevlit kardeşinin birkaç parça eşyasını at arabasının üstüne koydukları saman sandığına ( saman sandığı = saman taşımak için kullanılan 1,5 m yüksekliği olan bir nevi tahtadan yapılmış sandık ) doldurarak köyden ayrıldılar.
Mevlit kardeşini ve çocuklarını önce kendi köyüne götürdü 3-4 ay sonrada kardeşinin çocuklarımı okutmak istiyorum ısrarına dayanamadı onları ilçeye götürerek yerleştirdi ve onları boşlamadı her hafta ziyaretlerine gitti ihtiyaçlarını giderdi. 1 yıla varmadan da kadın bir bayan terzisi olarak ün yaptı. Çerkes Ebenin diktiği elbiselerin ünü ilçe dışına taştı.
>> İki büyük kız annelerine yardım ederken ufak olan Salih’le Saliha okula gönderildi. Çocuklarda kendilerine harcanan emeği boşa çıkarmadılar okuyarak iyi birer meslek sahibi oldular.
>>Yıllar yıllar sonra Salih'e, köyden sürüldüklerinde sığındıkları ama şimdi sadece birkaç yerde taş yığınlarının kaldığı harabelikte rastladım.
>>Tüm çocuklarını toplayarak o günlerin geçtiği yerlere getirmişti.
>>Salih yanındakileri kye gönderdikten sonra taşların üstüne oturduk sigaralarımızı arka arkaya ekleyerek uzun uzun anlattık.
>> ‘’ Ne olursa olsun insan köyünü özlüyor be ‘’ ağabey diye bitirdi sözlerini. 
>>Birlikte ormanlık alandan çıkıp köye inerken de 
>>Bu olanları ne eşime ne çocuklarıma hiç anlatmadım istedim ki çocuklarım köylerini sevsinler ondan kopmasınlar. 
>> Köye gelesiye kadar da hiç konuşmadı.
Orhan OCAK. 23- EKİM-2012 Eskişehir


Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol