ADIGE XABZE
orhanocak1952

Hac yolunda


ARABİSTAN'DA GELEN AYRILIK
         Şapsığlar, Kuzey Kafkasya'da Karadeniz kıyısındaki en büyük gruplardan olan Adıgelerin bir parçasıdır. Jugba ve Şahe Irmağı arasındaki bir bölgede yaşarlar. Bu bölge asıl Şapsuğ veya Küçük Şapsuğ olarak adlandırılır. Kafkas Dağlarının kuzey eteklerinde Anthir, Abin, Afips, Bakan, Şips ve diğer akarsuların bulunduğu bölgeye ise Büyük Şapsuğ denir.
 
            Çarın Kafkasya naibi olarak atadığı kardeşi Grandük Mişel, 1864 Ağustosunda Batı Kafkasya sakinlerine şu fermanı tebliğ etmişti: ''Bir ay zarfında Kafkasya terk edilmediği takdirde, bütün nüfus savaş esiri olarak Rusya'nın muhtelif mıntıkalarına sürülecektir:" (Berkok, 526).
          işte bu yüzden, esaret ve tabiiyeti en büyük şerefsizlik addeden Çerkesler, güzel vatanlarını terk etmeye mecbur kalmışlardır.

        Bu büyük zorunlu göç sırasında gemilerle İstanbul’a gelen şhapsığlar dan bir grup Adapazarı’na yerleştirilir(1864). Bir müddet burada kalan bu şhapsığların bir kısmı devlet politikası, aynı bölgedeki göçmen sıkışıklıkları nedeniyle Anadolu’nun çeşitli yerlerine dağıtılırlar. İçlerinde şevoşların da olduğu bir gurupta Eskişehir le Afyon sınırında ormanlık bir alana yerleştirilirler(1880 ). Bu yerleşim alanına da Ağlarca ismi verilir.
        Ağlarca’ya yerleşen bu gurubun içinde şevoş Mehmet’te vardır. Mehmet kısa zamanda çalışkanlığı ile yerini yurdunu genişletir. Bu gün Topakların Yerleştiği alanlara, Hörü yengenin şimdi oturduğu yerlere yerleşim binaları kurar. Köyün kıyılarında birkaç yerde de hayvanlar için ağıllar yaptırır. Bu arada tıknaz boyu ve toplu yapısından dolayı çevre köylerce Topak diye anılmaya başlanır.
          Mehmet’in işleri yolundadır ama yalnızdır akrabalarından kimse yoktur. Bir gün Adapazarı’na gider ve amcasının oğlu aynı zamanda da akranı ve çok samimi arkadaşı İsmail’i ailesi ile birlikte alır gelir. İsmail ağlarca da fazla kalamaz geri döner. Mehmet bazı zorlayıcı tedbirlerle onları geri getirir ve bu günkü Hasan Yener’in oturduğu evlere yerleştirir. Soyadı kanunundan sonrada TOPAK soyadını alırlar. (İsmail’in torunları çok sonraları soy isimlerini değiştirerek YENER soyadını almışlardır.)
         Mehmet’in Hasan ve Osman isminde iki oğlu vardır. Osman hicri 1288(miladi 1870)** doğumludur ve Ağlarca ya geldiklerinde 9–10 yaşlarındadır.
        İşte haberimiz veya belgeselimizde diyebiliriz. Osman Topak’ın hayatından dramatik bir bölümü anlatmaktadır.
Osman çok çalışkan biriydi, babasının temelini attığı hayvancılığı geliştirdi. Köyün kıyısındaki ve orman içindeki ağıllar onun zamanında hayvanla doldu. Askerliğini yaptıktan sonra Ğunepezadenin kızı Kezban teyzeyle evlenir. Mehmet, Musa, Habibe, Nasibe, Mükerrem isimli çocukları olur. Oğulları Mehmet’in Gelibolu da askerliğini yaparken denizde boğulması, onlara çok dokunur. Kezban teyzenin kalbi bu olaydan sonra teklemeye başlar.
        Osman tüm çocuklarını evlendirmiş. İşleri yoluna koymuş, o arada uzak akrabalarından yetim kalmış dilsiz ve sağır(bzâko) Ayşe isimli bir kızı da evlat edinmiştir.Ayşe zamanla Osman amcayı babası bellemiş onu babası gibi sevmiştir.
80 yaşına geldiğinde yıllardır içinde bir uhde olarak sakladığı hacca gitme görevini yerine getirmeye karar verir. Yıllar önce babası ile ağabeyi Hasan hacca giderlerken onlara çok özenmiş ama bir kişinin ailenin, malın, maşatın başında kalması gerektiğinden onlarla gidememişti. Onları Afyon dan bir deve kervanı ile birlikte yolcu ederken bir gün kendisininde bu yolculuğa çıkacağı yolunda karar almıştı.
             Osman hacca gitme kararını karısına açınca o da gelmek ister her ne kadar uğraştıysa da onu bu kararından vaz geçiremez. Sonunda beraber gitmeye karar verirler. Kısa zamanda hazırlıklarını tamamlarlar. Evlatlığı Ayşe’yi de 6 aylık nafakası ile birlikte Ayşe’nin dayısı Şhagumde Kazım Balık’a (Bluğ) bırakırlar.
             Nihayet yolculuk günü gelmişti. Onları Emirdağ’ına kadar götürmek için Emirdağlı damadı  at arabasını koşarak hazırlar. Osman Topak’ın torunu Asaf Topak’ın öğretmen olan eşi Hacer Topak onlarla birlikte İstanbul’a kadar gidecek, iki ihtiyarı gemiye bindirip dönecektir.
          Eş, tost ve akrabayla vedalaşarak Han köyü üzerinden,Emirdağ’ına doğru yola çıkarlar. Daha yolculuğun başında ilginç bir olay olur: O zamanlar bu gün Akçanlar’ın evlerinin önünde dik bir rampa vardı. Köyün en kuvvetli atları bu rampayı çıkmamakta direndiler, oysa her gün kullandıkları bir yoldu.

          Sonunda geri dönerek sürüser yolu ile Erten Köyünden dolaşarak gittiler.
          Emirdağ’ın da yapılan sağlık muayenelerin de Kezban teyzenin kalbi zayıf bulunur ve gerekli raporu alamazlar. Kezban teyze o kadar israr eder ki damatları Şükrü Değerli araya hatırlı kişiler koyarak kayınvalidesinin sağlık raporunu alır.
Ertesin gün Afyon’a giderler ve valilikte pasaport işlerini hallederek, iki gün süren aktarmalı bir yolculuktan sonra İstanbul’a ulaşırlar. İhtiyarları bu günkü Emin önünde bir otele yerleştiren öğretmen Hacer en seri şekilde gemi bileti, yolculuk nevaleleri gibi ihtiyaçları giderir
         Bu arada otelde Adapazarlı  genç bir Çerkez hoca ile tanışırlar. Osman amca onunla yolculuk sırasında kendilerine yardımcı olması hususunda, belirli bir ücret karşılığında anlaşır.
         Birkaç gün sonra da yolcularını gemiye bindiren Hacer öğretmen geri döner.
          Osman amca ile Kezban teyze şaşkındırlar. Karadağ’ı geçince aaaaaaa Karadağ’ın ardında da köy varmış denildiği bir zaman ve ortamdan çıkarak bu kadar büyük değişikliği bünyeleri kaldıramıyordu.
         Ambarlara indiler mi bunalıyorlar, güverteye çıktılar mı deniz tutuyordu.  
         
        Günlerin sayılarının unutulduğu uzun yorucu aktarmalı yolculuklardan sonra nihayet Mekke’ye gelirler.
         Son geldikleri araçtan indiklerinde Kezban teyze kendisini pek iyi hissetmiyordu.Onu ilk buldukları bir gölgeliğe oturttular. Bir ara Kezban teyze ileriden geçen şerbetçiyi göstererek şerbet istedi. Osman amca şerbetçinin yanına gitti önündeki birkaç kişiyi bekledikten sonra bir tas şerbetle geri geldiğinde yaşadığı müddet içerisinde hiç unutamayacağı manzarayı gördü.
Kezban teyze elleri açık vaziyette,başı hafifçe yana bükülmüş yatıyordu. Başında da bir kalabalık birikmişti.
Kısa sürede sağlık görevlileri geldiler ve Kezban teyzenin kalp yetmezliğinden öldüğünü söylediler.
           
     Osman amca bundan sonra ne yaptığını bilmeden rüyadaymış gibi dolaştı. Millet nereye gittiyse o da onlarla gitti. Şerbetle geri döndüğünde Adapazar’lı hoca da kaybolmuştu. Cenazeyi bir camiye götürdüklerini defin için kendisinden 8 İngiliz altını aldıklarını hayal meyal hatırlayabiliyordu. Altına çevrilmiş paralarının çoğunluğu kezban teyzenin belindeki kuşaktaydı. Onlarda arada kaybolup gitmişti.
           Gidişteki zor yolculuktan bin kat acı ve zor bir yolculuğu tamamlayıp döndüğünde köye girmeden evvel at arabasını kullanan damadına arabayı durdurttu: Uzun uzun seyretti. O kadar gezdiği yerlerin hiç birinde yoktu bu güzellikler.
Kafasını çevirip arabanın içinde köyden çıkarken Kezban teyzenin oturduğu boş yere uzun uzun baktı. Azıklarının olduğu halı heybeyi sımsıkı kavramış olarak oturuşunu hatırladı. Şimdiye kadar zapt ettiği gözyaşları önce iki damla olarak, sonrada arka arkaya beyaz sakallarının üzerine döküldüler.
        Biraz kendini toparladıktan sonra eliyle damadının omzuna dokunarak sürmesini işaret etti.
           Hacı Osman Topak, isminin başına hacı lakabını almış, ama hayat arkadaşını kaybetmiş olarak,Uzun yıllar yaşadı. Torununun torunlarını gördü 6. kuşak nesli ile aynı köyde yaşadı. Öldüğünde 98 yaşındaydı. Allah mekânını cennet etsin.  
                                          Hazırlayan===Orhan  OCAK

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol