ADIGE XABZE
orhanocak1952

Koy Yolculugu



KÖY YOLCULUĞU

    

       1957 yılında göç ettiğimiz ilçede hemen o yıl okula başlatılmıştım. Yaşım ufakta olsa annem okul müdürüne rica etmiş okuma-yazma öğrenemese de  hiç olmazsa Türkçeyi öğrenir diye. Ondan sonra gelişen olaylar değil anılara cilt cilt kitaplara sığmaz. İleride toplumun geneline mal olmuş anekdotları paylaşmak nasip olur inşallah. Ben bu bölümde küçük yaşta köyden ayrılmış bir çocuğun köye olan düşkünlüğünü bu köy merakı içerisinde yaz aylarının o güzelim anılarını ve o anıların en güzel yerlerinde yer alan atlara olan düşkünlüğünü anlatacağım.

        Bu anılar ilkokul 4. sınıfta başladı ve ortaokul son sınıftaakordeon sesi ile başlayan ve düğünlerle devam eden bir sürece bıraktı.  

        Yaz tatili yaklaştığı zaman bedenimin her tarafını kaplayan bir heyecan başlardı. Karneyi aldığım gün hemen eve koşar çantamı bir köşeye bırakır önlüğümü de üstüne fırlatırdım. Eğer o anda evde kimse yoksa karneyi de görünecek gibi onların üstüne koyar, HEMEN kel İsmail’in hanının yolunu tutar orada Köyümüze gidecek araba var mı varsa ne zaman öğrenir, hazırlık yapmak üzere eve dönerdim.

        Hanlar o zamanın kasabalardaki lüks otellerdi, nasıl otellerde konaklama ve yatma imkanı sağlanıyorsa o zaman bu hizmeti hanlar sağlıyordu ama bazı farklar vardı tabii. Araba garajlarının yerine at arabalarının altına çekildiği geniş bir sundurma, atların bağlandığı ve yemlendiği ahırlar vardı. İnsanlar için ise tek tek odalar yoktu, müşteriler 15 veya 20 kişilik odalarda kalırlar yere yan yana serilen hasırlarda yatarlar yemeklerini de hancının verdiği bir gaz ocağı ve tencere ile yaparlardı. Bu hanlara kasabaya iş için en çokta mahkeme için gelenler kalırlardı. Bazen öyle olurdu ki  davalı ve davacılar aynı oda da yan yana serilmiş hasırların üstünde gecelerlerdi.

        Bizim köyden hemen hemen her gün mutlaka birkaç araba olurdu. Bunların tamamı köyden odun veya meşe kömürü getirenlerdi. Bütün kasabanın kışlık odun ihtiyacı ile lokantalarının hatta ilin lokantalarının meşe kömürü bizim köy sağlardı. Getirilen bu odunların ve kömürlerin bazısı devletin ihtiyaç olarak verdiği kesimden teskere denilen izinlerle getirilirdi. Bazı köylüler ise kaçak olarak getirirlerdi bu kaçakçıların atları çok güçlü ve bakımlı olurdu böylece orman muhafaza memuru onları yakalayamazdı. Bazı kaçakçılar çevrede efsaneleşmişti onlar meşe odunu yerine dilinmiş tahtalar veya döşeme denilen çam tomrukları taşırlardı. Bazen yüklerini iyi satamazlarsa Sivrihisar’a. Polatlı’ya hatta Haymana’ya kadar götürürlerdi.

         Bizim köydeki her arabacının 7-8 koyun postundan yapılmış kürkleri ( Gedug ) vardı. Bunları kışın giyerler yazında arabaların üstünde ki sandıkta serili durur hana geldiler mi sadece atları ahıra bağlarlar kendileri de bu kürklerin içine girer arabada yatarlardı. Odun ve kömür getirenler çıkıp hiç müşteri aramazlardı alıcılar gelir onları handa bulurlardı, hatta bazen getirecekleri 4-5 yükün müşterisi de hazır olurdu.

        Kısacası köye hangi arabanın ne zaman döneceğini öğrendikten sonra hemen hazırlıklara başlamak üzere eve dönerdim. ( Bazen iki araba varsa tercihimizi uzun yoldan dönerken bu handa atlara torba takan büyük kaçakçılardan yana olurdu. Çünkü onların hem atları hem arabaları iyi olurdu hem de heyecanlı kaçakçılık hikayeleri anlatırlardı. Bazen de yorgun oldukları zaman kendileri geduglerine sarınır yatarla dizginleride bize verirlerdi. Bizde arabayı köye kadar götürdüğümüzü sanırdık meğer Tüm kaçakçı atları eve dönüş yolunu çok iyi bilirler ve kendiliklerinden dönerlermiş.)

         Eve döner dönmez rahmetli annemle hazırlıklara hemen başlardık. Annem valizimi hazırlarken bende veresiye defterini kapar bakkala koşardım. Annem arkamdan kendisinin göndermek istediği şeyleri sıralardı o hengame de nasıl duyardım onları bilmiyorum. Önce annemin siparişlerini alır sonrada çocuklara hediyelerini alırdım. En çok delikli kaba şekerleri severlerdi. Eniştemin birinci sigaralarınıda unutmazdım. İş kalırdı hareket saatini beklemeye. Rahmetli annem hiçbir nasihat de bulunmazdı biliyordu ki o an onların hiç birini duymayacaktım.

       Hareket zamanı geldi mi, komşumuz Ramazan Amcanın Tek atlı arabası ile hana gelir eşyalarımızı arabaya yerleştirdikten sonra köye doğru yolculuk başlardı. ( Bu yolculukları: Aradan 15-20 yıl geçtikten sonra ABD de ki posta arabalarına benzetirdim, yalnız bizde yollarda kızıl derililer ve haydutlar olmaz ama bol miktarda koyun sürüleri ve bu sürülerin amansız bekçileri çoban köpekleri olurdu.) 36 kl lik yol arabacı hiç konuşmasa bile benim hayallerim bana yetiyordu.

Orhan OCAK



Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol