ADIGE XABZE
orhanocak1952

Harman zamanı

      HARMAN ZAMANI
      Her nedense anılarımın arasında en önemli yeri harman zamnı yaşananlar alır. Köyde hasat zamanı günün dönümü ile birlikte otların biçilmesi ile başlardı. Önce kıraç alanlarda ki otlar daha sonra da çayırlar biçilir ve bir kaç gün kurumaya bırakılırdı. Eğer bu arada yağmur yağarsa, hava açtıktan sonra dirgenlerle çevrilir kurumaları sağlanırdı. Otlar arabalarla harman yerine taşınır burada döğenlerle saman haline getirilerek samanlıklara aktarılırdı. Harmanın enzor işide bu ot samanı ile uğraşmak olurdu. O nedenle herkes ot işini bir an önce bitirmeye bakardı.
        Otlar bittikten sonra arpalara ve buğdaylara sıra gelirdi. Bu iş sırasında belki de dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen HAFİ denen bir yardımlaşma sistemi uygulanırdı. Ekilmişi çok olan veya ekini olgunlaşıp hasatının gecikmesin de sakınca olanlar komşularını HAFİYE çağırırdı. Kendisine yardım edilenler yardım edenlerin ihtiyacı olduğunda yardıma gelinen gün kadar yardıma giderlerdi.
         Bir gün önceden tırpanlar çekiçlenir, ananatlar (ağaç dirgen) tamir edilir tırmıkların eksik dişleri takılırdı. Akşamdan da hafiye geleceklere haber verilmiş olunurdu.Sabahleyin at arabalarıyla tarlaya gitmek üzere çıkılırdı. Kızlı erkekli bu kafileler köyün içinden geçerken en çok tırpanlarının bıçaklarını havaya kaldırmış, saplarını da araba sandığına dayamış vaziyette tutan tırpancılara özenirdim.Tarlaya varıldığında en verimli zaman olan sabah saatlerini değerlendirmek için hızla işe başlanırdı. Önce tırpancılar tarlaya girer aralarında 3–4 m aralık bırakarak biçmeye başlarlardı. Her tırpancı 2–3 m genişliğinde biçerek giderdi. Tırpanın her sallanışında, tırpanın kalitesine, tırpancının ustalığına göre değişen ssssssııııt diye bir ses çıkardı. Her sesten sonra biçilen ekinler yere yatar tırpanın arkasından toplanarak ferkleri oluştururlardı.
          Tırpancılardan sonra ananatçılar girerdi tarlaya, tırpanlarla biçilip ferk haline gelen sapları toplarlar birkaç ananat ağzını üst üste koyduktan sonra, ananatı yukarıdan aşağıya saplayarak başlarının üstüne kaldırır destelerin oluşacağı yere taşırlardı. En son olarakta tırmıkçılar girerdi tarlaya, onlarda tarlada kalan sapları tırmıklayarak ilerlerlerdi. Bazen tırmıkçılar ananatçıları, ananatçılar da tırmıkçıları sıkıştırırdı. Bazen de tersi olurdu tırpancılar usta ve hızlı çıkarlar biçme işini ötekilerden bir hayli önce bitirirlerdi. O zaman da serin bir ağacın gölgesinde ayranlarını içerlerken arkadaşlarına takılırlardı. Ananatçılar delikanlılardan tırmıkçılarda kızlardan oluşurdu. Bu nedenle bu iki gurubun arasında devamlı birbirine takılmalar olurdu. Bazen de kaşen olanlar olurdu aralarında, onlar hiç yorulmazlar akşamın olmasınıda istemezlerdi.    Çocuklar da, gözeneklerinden çok hafif su sızdırdıklarından dış yüzleri ıslak olan, bu nedenle de içlerindeki suyu hep soğuk tutan toprak testilerle su dağıtırlardı.En zevkli an ise öğlen üzeri verilen yemek molasıydı. Bulgur pilavı, süzme yoğurttan yapılarak tulukta bekletilmiş ayran ve karpuzdan oluşan öğle yemeği benim için dünyanın en zengin sofrası ile değişilmezdi. Bazen aklıma geldiğinde tereyağlı bulgur pilavının kokusunu resmen duyarım. Ekinler biçilip desteler haline getirildikten sonra sıra harman yerine taşımaya gelirdi.Arabaların üstüne konan delice veya kanatlarla destelere yanaşılır saplar arabalara yüklenirdi. Yükleme iş ide ustalık isteyen bir işti. Eğer iyi yüklenmezse hem yeterince yüklenemez hemde yolda sapların kayarak dökülmesine neden olurdu. Bu da arabayı yükleyenler için hiçte iyi olmazdı.Sapların tamamı harman yerlerine taşındıktan sonra 1–2 gün dinlenilir ve hemen döven işine geçilirdi. Saplar daireler biçiminde yayılır, at veya öküzlerle çiğnenerek harman haline getirilirdi. Arkasındanda altında sıra sıra çakmak taşlarının(döven taşı) bulunduğu, dövenlerle harman işine başlanırdı. Dövenleri ya atlar yâda öküzler çekerdi.Öküzle harman sürmeyi hiç sevmezdik: çünkü öküzün harman yerine pislemesine izin verilmezdi. Öküz kuyruğunu kaldırır kaldırmaz hazırda olan teneke bir kabı hemen altına tutarlardı. Atlarda ise bu sorun yoktu onlara her şey serbestti. 2–3 gün süren bu işlemin sonunda saplar saman halini alır başaklarda ezilerek denelerini dökerlerdi. Sonuçta saman ve denenin karışık olarak olduğu bir yığın oluşurdu. Bu yığınlar o günlerde esecek rüzgâr tahmin edilerek, esintiye göre ince uzun, tınaz denen öbekler halinde toplanırdı. Rüzgâr esmeye başladığında hemen yabalarla tınazın başında yer alınır savurma işine başlanırdı. Rüzgâr gece cıkmışsa lüks ışıkları ile etraf aydınlatılırdı. Harman savurma çok ustalık isteyen bir işti. Saman ve dene karışımını rüzgârın geldiği yöne doğru hafifçe meğil vererek dağıtarak savurmak gerekirdi. Bu işlem sırasında samanlar yel tarafından 5–10 m uzağa götürülürken deneler oldukları yerlere düşerlerdi. Samanla denenin ayrılması bittikten sonra, deneler kalburlarla elenir çuvallanırdı. Bu safha çocukların en çok sevdiği zamandı. Çünkü deneler meydana çıktığında arpa olsun buğday olsun çocuklara anneleri veya yengeleri tarafından biraz pay ayrılarak verilirdi. Çocuklarda bunu hemen bakkala götürürler istedikleri şeyleri bolca alırlardı. En çok aldıkları şeylerse kahverengi sütlü şeker, lokum ve püsküvit olurdu.Buğdaylar daha harman yerinde tohumluk, bulgurluk, unluk olarak ayrılırdı. Geriye kalanda evlerin önündeki ağaçtan yapılmış ambarlara doldurulurdu.  Un için ayrılanları erkekler değirmene götürdüğünde, kadınlarda bulgurluk ve göcelikleri çeşmelerin ahırlarında yıkar ve kaynatırlardı. Kaynamış buğdayları da ekseri evlerin düz dambaşılarına serdikleri kilimlerin üzerinde kuruturlardı.  Çocuklarda kuşlara karşı bu sergileri beklerlerdi.İşin en zor yanı ise samanı çekmek ve samanlıklara koymak olurdu. 500–600 kg kapasitesi olan saman tahtaları arabalara konur önleri ve arkaları pala ve çullarla kapatılırdı. Bir kişi büyük saman yabası ile sandığa döker bir kişide sandıkta çiğnerdi. Saman yüklü araba samanlığın penceresine veya kapının önüne arka arkaya yanaştırılır, saman yabalarla içeriye ittirilirdi. İçerde de bir kişi olur oda bu samanları samanlığın dibine doğru aktarırlardı. İşte bundan sonra yıkanıp temizlenilir.

 

          —Yarabbi şükür hamim titekijiğ denirdi.

 
          -(Allaha çok şükür harmandan kalktık.)
 
          Zamanla her şey makineleşti bütün bu güzellikler de zorlukları ile birlik te tarihe karıştı.
 
 
    Orhan OCAK



Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol