ADIGE XABZE
orhanocak1952

Kaybolan akrabaliklar

      KAYBEDİLEN AKRABALIKLAR
 

      Şubat ayının sonlarına doğruydu. Kış zahmeride yapamadığını şimdi yapıyordu. İki gün yağan kar dizi geçmişti. Evlerin damlarndan kürenen karlarla saçaklardan sarkan karlar birleşmiş dünyada hiçbir mimarın düşünemeyeceği şahane dış cephe kaplama örnekleri oluşturmuştu.
 
      O akşam çok sık gittiğim Şewoş Battal Amcalara gitmiştim. Rahmetli nazike teyze beni kapıda karşılayarak:
 
      Keblağ, keblağ siçal ( Buyur, buyur oğlum ) diyerek karşılamıştı. Biz Battal Amca ile hal hatır sorma faslındayken çaydanlığı kuzinenin üstüne, ekmek pidesini de gözüne koymuştu bile. Ben biliyordum ki bunların yanına, evin balkonunda tavana monte edilmiş sütlükteki sütten alacağı kaymağı ilave ederek güzel bir sofra hazırlayacaktı.
 
      Battal amca görmüş eski bir karakol çavuşuydu. Seneler geçtikçe çocuklarından yanlarında kimse kalmamış, hepsi ekmek parası peşinde dağılmış gitmişler, karı koca iki katlı kocaman evde yapayalnız kalmışlardı.
Bu nedenle bazı akşamlar çocuklarla beraber bazı akşamlarda yalnız başıma yaptığım ziyaretler onları sevindiriyordu.
 
      Biz biraz kıştan biraz havalardan konuştuktan sonra tam memleket meselelerini çözmeye başlamıştık ki kapı çalındı ve gel dememize fırsat vermeden açıldı. Açılan kapıdan da 5. sınıf öğrencilerinden Ömer girdi.
 
      Ömer, kapının yanında ki boşlukta önce ayaklarını yere vurarak sonrada üstünü başını silkeleyerek karlardan temizlendi sonrada hiç acele etmeden:
 
      --Öğretmenim Netağho Sefer gile Yenice köyünden misafir delikanlılar geldi, Hamit abimde beni sana gönderdi haber vereyim diye. Sözünü bitirdiğinde büyük bir iş becermiş insanların tavrı ile beklemeye başladı, bir taraftan da Nazike Teyzenin yeni kurduğu sofraya bakıyordu. Nazike Teyze sıcacık pideden bir parça kopardı arasına bolca kaymak koyarak çocuğun eline verdi onu kolundan tutup toprak dolgulama yoluyla yapılan sedirin kenarına oturttu.
 
       Biz bu mevsimde bu havada Yeniceden değil komşu köyden bile gelinemeyeceğimize inandığımız için birisinin şaka yaptığını düşünerek sofraya oturduk yemeğimizi yemeye başladık. Psinetğuçlardan Rıfat ile Çıçkanlardan Nurettin 74-1 tertip olarak askere gideceklerinden onlara her gece eğlence tertipliyorduk, garanti onların işidir diye düşünüyordum.
 
       Bu arada Ömer ekmeğini bitirmiş gitmek için davranmıştı. Merakımı yenemedim sordum:
 
      --Oğlum sen gelenleri gördün mü kimlermiş tanıdın mı?
 
      Çocuk hiç istifini bozmadan
 
      -- Gördüm öğretmenim ama tanıyamadım biri Ali ghe’nin oğlumuymuş neymiş. Dedi ve çıktı gitti.
 
      Çocuk çıkmıştı ama biz öylesine bir şaşkınlık içindeydik ki bir süre süren sesliğin ardından Battal Amca sessizce;
 
      -- Ali Geh’in oğluysa gelmiştir dedi.
 
      Yine böyle bir kış günüydü, tesadüfe bakın ki yine aynı evde aynı kişiler oturuyorduk Kapı çalınmadan sonuna kadar açılmış 2 m yi geçen boyu ile Ali geh girmişti üstü başı kar içindeydi bir karışı geçen bıyıklarından da buz parçaları sarkıyordu ayakları dibinde duran köpeğinin de ağzının etrafı buz tutmuş soludukça da buz çakıldakları büyümüştü. Ali Geh tüfeğini kapının ardına dayadıktan sonra
 
      -- Mi şhapsığağheme yaşha bsiğodet amirmeme moşte mezişham redısiniğha…..
 
      Battal Amca’da bir taraftan misafirinin kürkünü çıkarmasına yardım ederken bir taraftan da,
 
      -- Abzağeme yaşhağher terezime meştowo mafem ğogu tahane, diyerek gelen taşlamanın cevabını vermeye çalışıyordu.
 
O günler bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti, işte Ömer’in geldiğini söylediği delikanlılardan birisi bu adamın oğluydu.
 
      Bende fazla oyalanmadan misafirlerin geldiği Netağholara gitmek üzere evden ayrıldım.
 
           
 
       Netağholerin evine vardığımda kızlı erkekli bütün gençlerin toplandıklarını gördüm. Misafirlerden Aliko Halıis enine boyuna yapılı bir çocuktu Yahya ise inadına zayıf ve uzun boyluydu.
 
       Gençleri birkaç gün ağırlatıktan sonra Başara köyüne götürdüm. Öyle bir yolculuğumuz vardı ki bu günkü teknik imkanlarımız olup kameraya alabilseydik izleme rekorları kıracak filmlerin hazırlanabileceği gibi, görüntüleri de günlerce haber programlarından inmezdi. Hafif erimeye yüz tutmuş kara batan ayaklarımızı kardan çıkarmaya bir hayli uğraşıyorduk. Ağlarca Başara arası yolun tam ortasındaki Han ilçesine ulaşıp ısınmak için bir kahveye girdiğimizde iki arkadaşımızın ayakkabılarının birer tekinin olmadığını gördük. Soğuğun uyuşturduğu ayaklardan ayakkabının çıkarak karın içinde kaldığını fark etmemişlerdi bile.
 
       Eğlenceli geçen başara ziyaretinden sonra onları Yazılıkaya köyüne de götürdüm. Allah rahmet eylesin Sarı bey’in oğlu Nazım bizi bırakmadı hem bizi hem de misafirlerimizi iki gün ağırladı ve bu süre içinde unutamayacağımız bir düğün ve eğlence ortamı sundu.
 
       Nihayet gün geldi bizim askerleri de alarak hepsini birden uğurlamak üzere kazaya indik. Kazaya varır varmaz Halis bana dedi ki:
 
      -- Ağabey burada benim iki teyzem varmış imkanı varsa uğramak isterdim. Dedi. Hiç umursamadan ‘’kimmiş senin teyzelerin’’ diye sordum.
 
      -- Halis biraz sıkılarak ben hiç görmedim amma annem mutlaka uğra dedi. Birisi Zelha, diğeri de Dane teyzemmiş dedi.
 
      Bu laf üzerine o kadar şaşırmıştım ki birkaç dakika bir şey diyemedim, kendime geldikten sonra Halis’e dönerek:
 
      -- Sen ne dediğini biliyor musun o dediklerinin biri benim annem biride teyzem, dedim.
 
      Halis sıkılganlığı biraz daha artarak;
 
      -- Vallahi sani aşte yioğ, diye fısıldadı.
 
      Eve varasıya kadar hiç birşey demedim. O sıralar Kilise Köyünde ki eniştem öldüğünden beri annemin yanında kalan Nazire Ablama Halis’i göstererek:
 
       --Abla bunu bir dinler misin anneme de Dane teyzeme de teyze diyor diyerek olayları kısaca özetledim.
 
       Ablam halisi şöyle bir süzdükten sonra:
 
       --Ğheti virşaw diye sordu.
 
       Halis biraz şaşkın vaziyette,
 
       --Yeniceli Ali’nin oğluyum babama uzun Ali de derler, der demez ablam Halis’e sıkı sıkı sarıldı, bu durum epey sürdü ablam gözlerindeki yaşla durup durup Halis’e sarılıyordu.
 
       Ablam bizi oturttu ve uzun uzun anlattı bizler teyze çocuklarıymışız. Annem bizim köye Halis’in ninesi de Yeniceye gelin gitmişler. O zamanlar sık sık görüşen teyze çocukları, hatta Sarıcaova da Dayılarının yanında büyümüşler diyebileceğimiz bu çocuklar bir aile gibi olmuşlardı. Zamanla onlar İzmir’e Biz çiftelere taşındıktan sonra bağlar kopmuş aileler birbirini unutmuşlardı.
 
      Ama kader yurdun iki ayrı şehrinde yaşayan iki gencin askerlik öncesi köylerini ziyareti ve büyüklerin yönlendirmesi ile bu ziyaretlerin geniş tutulması sonucunda bu tanışma olayı olmuştu.
 
      -- askerleri bir gece misafir ettikten ve ertesi gün gidilecek yerlere de ayaküstü uğradıktan sonra Askerlik şubesine giderek askerleri teslim ettim.
 
      Olaylar bundan sonra daha ilginç gelişti Çıçkanlardan Nurettin Kütahya’ya Ablamın oğlu Rıfat la Haliste Isparta’ya gittiler, Aynı bölük ve aynı takımda acemiliklerini yaptılar ve birlikte Kıbrıs’a gönderildiler. Orada da ayrılmadılar biri makineli tüfekçi biri de yardımcısı oldu. Birlikte birbirlerine güvenmekten kaynaklanan güçle iyi bir tim oluşturdular,   Beşparmak dağlarında ki mağaraların temizlenmesinde büyük yararlılıklar gösterdiler.
 
       Eğer böyle bir tesadüf olmasaydı iki teyze oğlu askerliklerini birbirlerini tanımadan tamamlayacaklardı.
 
       Çocukların askerliği bittikten sonra uzun yıllar gene görüşemedik ama Halis’i Balıkesir Susurluk dolaylarında ki yağlı güreşlerde kısbetinin bel kısmına yazdırdığı Çerkesoğlu yazısıyla ayırt ederek gururla takip ettik.
 
35 yıl sonra 1911 yılındaki Ağlarca Köy’ü şenliklerine çıktı geldi. Susurluk dolaylarından bir adige kızı ile evlenmiş getirdi tanıştırdı gelinimizin çatır çatır adigece konuşması xabzeyi titizlikle uygulaması beni sevindirdi.    Bende gıyabında tanıdıkları Halis Ağabeylerini çocuklara tanıttım.   Telefonlar, adresler alındı. Belki bu telefonlar adresler kullanılacak belki bir yerlerde unutulup kalınacak. Bu hikaye gibilerle çok karşılaştım birbirini tanımayan dayı yeğenler gördüm, birbirinden habersiz kaşen olan gençlere rastladım. Ne olur akrabalarımızı unutmayalım senede bir kerede olsa onları hatırlayalım ve kendimizi hatırlatalım.
    Orhan Ocak –06-01-2012 Eskişehir.
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol